
Ben bir, ”Siz” derim,
Binlerce ”Sen” dökülür içinden…
Anlayamaz aşkı bilmeyenler,
Ne sözler gizlenir, “Siz-Biz” içinden…
Aşklar mı değişti yoksa âşıklar mı? Geçmiş zamanın yaşanmışlıklarına göz attığımızda tıpkı çok iyi bildiğimiz bir şarkının sözlerinde olduğu gibi sevgiliye ve aşka duyulan saygı, aşığın hitap şekli ile kendini göstermektedir. Kalbinde ölümsüz bir sevdanın çırpınışları ile yanarken ne güçlü bir duruştur araya mesafeler koyup aşkı koruyabilmek, ne naif bir ruhtur uğruna uykuları haram edip şiirler yazarken hâlâ sevgiliye, “Siz” diyebilmek…
“Bir Bahar Akşamı Rastladım Size…”
Güftesini Fuat Edip Baksı’nın yaptığı Hicaz makamındaki Türk Musikisi’nin bu güzel eserinin sözleri kadar gerçek hikâyesi de duyanları derinden etkilemektedir.
Fuat Edip, yirmi yaşında iken rüyasında çok güzel bir kız görür. O gördüğü kıza gönlünü kaptırır. Yıllarca o kızı bulma hayaliyle yanıp tutuşur. Hiç kimseyi gözü görmez olur. Yılların hızlı bir şekilde akmasıyla birlikte ailesi ona baskı kurar ve evlenmesi için zorlar. Fuat Edip, çaresiz bir şekilde, rüyasında gördüğü kızı yüreğinden silemediği halde istemeye istemeye bir başkası ile evlenir.
Bir bahar akşamı Fuat Edip’in yolu, Acıbadem’deki Çamlıca Kız Lisesi’nin önünden geçer. Okul zili çalmış ve öğrenciler evlerine gitmek üzere dağılıyorlardır. Tam bu sırada Fuat Edip’in gözüne bir kız ilişir. Bu kız, yıllar önce rüyasında gördüğü kıza çok benzemektedir. Şair, adeta donakalır, kendinden geçer. Onun bu halini fark eden öğrenci de mahcubiyetten boynunu eğer.
Fuat Edip, yaşlanmış haliyle kıza bakar kalır. Fakat artık her şey bitmiştir. Adeta beyninden vurulmuş bir halde yoluna devam ederken şu mısraları mırıldanır;
Bir bahar akşamı rastladım size
Sevinçli bir telaş içindeydiniz
Derinden bakınca gözlerinize
Neden başınızı öne eğdiniz?
İçimde uyanan eski bir arzu
Dedi ki: yıllardır aradığın bu
Şimdi soruyorum büküp boynumu
Daha önceleri nerelerdeydiniz? (*)
(*)Güfte: Fuat Edip Baksı
Beste Selahattin Pınar
Makam: Hicaz
Maalesef günümüzde aşk günlük ilişki boyutuna inerken, anlamını dahi kavrayamayan yüreklerde tek gecelik bir eğlenceye dönüştü. Eski nesillerde sevgilinin yüzünü dahi görmeden şiirlerle, mektuplarla yaşanan nice duygunun yerini kısa mesajlaşmalar, e-postalar alıp, “Siz” e ulaşmadan “Sen” olup ertesi gün bitiveren bir yavan söz halini aldı.
Tarihteki örneklerine baktığımızda, Franz Kafka’nın sevgilisi Milena’ya yazdığı mektupta aralarındaki büyük aşkın tutkusuna karşın sergilediği üslupta sevdiği kadına ve aşka gösterdiği saygıya ve itinaya gıpta etmemek mümkün değil.
“Dün gece düşümde sizi gördüm. Ayrıntıları anımsayamıyorum, bildiğim tek şey birbirimizin içinde eriyip ağladığımız. Ben sizdim, sizse ben. Sonunda nasıl olduysa alev aldınız. Ateşin kumaşla söndürüleceği aklıma geldi, eski bir ceket alıp üzerinize vurmaya başladım. Ama bu kez görünümünüzde değişmeye başladı, değişti, sonunda artık görünmez oldunuz, bu kez ben yanıyordum, ceketle alevleri döven de bendim…”
Aşk hasretine, cefasına, acısına rağmen içimizdeki güzellikleri bize sunabildiği ve “Siz” halini her dem koruyabildiği vakit daha bir değerlenmez mi sizce?
Seviyorum Sizi
Baharda açan papatyanın nezaketi ile
Savruk bir gecenin mahcup karanlığı ile
Suskun ve derinden
Biraz masum… Biraz çocukça
Bazen bir masalın kuytusunda
Kimi zaman ürkek
Kimi zaman utanırcasına
“Nasılsınız?” diye sorarken
Bir bilseniz nasıl seviyorum ben sizi…
Nalan GÜVEN
Ben bir, ”Siz” derim,
Binlerce ”Sen” dökülür içinden…
Anlayamaz aşkı bilmeyenler,
Ne sözler gizlenir, “Siz-Biz” içinden…
Aşklar mı değişti yoksa âşıklar mı? Geçmiş zamanın yaşanmışlıklarına göz attığımızda tıpkı çok iyi bildiğimiz bir şarkının sözlerinde olduğu gibi sevgiliye ve aşka duyulan saygı, aşığın hitap şekli ile kendini göstermektedir. Kalbinde ölümsüz bir sevdanın çırpınışları ile yanarken ne güçlü bir duruştur araya mesafeler koyup aşkı koruyabilmek, ne naif bir ruhtur uğruna uykuları haram edip şiirler yazarken hâlâ sevgiliye, “Siz” diyebilmek…
“Bir Bahar Akşamı Rastladım Size…”
Güftesini Fuat Edip Baksı’nın yaptığı Hicaz makamındaki Türk Musikisi’nin bu güzel eserinin sözleri kadar gerçek hikâyesi de duyanları derinden etkilemektedir.
Fuat Edip, yirmi yaşında iken rüyasında çok güzel bir kız görür. O gördüğü kıza gönlünü kaptırır. Yıllarca o kızı bulma hayaliyle yanıp tutuşur. Hiç kimseyi gözü görmez olur. Yılların hızlı bir şekilde akmasıyla birlikte ailesi ona baskı kurar ve evlenmesi için zorlar. Fuat Edip, çaresiz bir şekilde, rüyasında gördüğü kızı yüreğinden silemediği halde istemeye istemeye bir başkası ile evlenir.
Bir bahar akşamı Fuat Edip’in yolu, Acıbadem’deki Çamlıca Kız Lisesi’nin önünden geçer. Okul zili çalmış ve öğrenciler evlerine gitmek üzere dağılıyorlardır. Tam bu sırada Fuat Edip’in gözüne bir kız ilişir. Bu kız, yıllar önce rüyasında gördüğü kıza çok benzemektedir. Şair, adeta donakalır, kendinden geçer. Onun bu halini fark eden öğrenci de mahcubiyetten boynunu eğer.
Fuat Edip, yaşlanmış haliyle kıza bakar kalır. Fakat artık her şey bitmiştir. Adeta beyninden vurulmuş bir halde yoluna devam ederken şu mısraları mırıldanır;
Bir bahar akşamı rastladım size
Sevinçli bir telaş içindeydiniz
Derinden bakınca gözlerinize
Neden başınızı öne eğdiniz?
İçimde uyanan eski bir arzu
Dedi ki: yıllardır aradığın bu
Şimdi soruyorum büküp boynumu
Daha önceleri nerelerdeydiniz? (*)
(*)Güfte: Fuat Edip Baksı
Beste Selahattin Pınar
Makam: Hicaz
Maalesef günümüzde aşk günlük ilişki boyutuna inerken, anlamını dahi kavrayamayan yüreklerde tek gecelik bir eğlenceye dönüştü. Eski nesillerde sevgilinin yüzünü dahi görmeden şiirlerle, mektuplarla yaşanan nice duygunun yerini kısa mesajlaşmalar, e-postalar alıp, “Siz” e ulaşmadan “Sen” olup ertesi gün bitiveren bir yavan söz halini aldı.
Tarihteki örneklerine baktığımızda, Franz Kafka’nın sevgilisi Milena’ya yazdığı mektupta aralarındaki büyük aşkın tutkusuna karşın sergilediği üslupta sevdiği kadına ve aşka gösterdiği saygıya ve itinaya gıpta etmemek mümkün değil.
“Dün gece düşümde sizi gördüm. Ayrıntıları anımsayamıyorum, bildiğim tek şey birbirimizin içinde eriyip ağladığımız. Ben sizdim, sizse ben. Sonunda nasıl olduysa alev aldınız. Ateşin kumaşla söndürüleceği aklıma geldi, eski bir ceket alıp üzerinize vurmaya başladım. Ama bu kez görünümünüzde değişmeye başladı, değişti, sonunda artık görünmez oldunuz, bu kez ben yanıyordum, ceketle alevleri döven de bendim…”
Aşk hasretine, cefasına, acısına rağmen içimizdeki güzellikleri bize sunabildiği ve “Siz” halini her dem koruyabildiği vakit daha bir değerlenmez mi sizce?
Seviyorum Sizi
Baharda açan papatyanın nezaketi ile
Savruk bir gecenin mahcup karanlığı ile
Suskun ve derinden
Biraz masum… Biraz çocukça
Bazen bir masalın kuytusunda
Kimi zaman ürkek
Kimi zaman utanırcasına
“Nasılsınız?” diye sorarken
Bir bilseniz nasıl seviyorum ben sizi…
Nalan GÜVEN