Bahar Geldi Şimdi Aşk Zamanı / YELPAZE DERGİSİ – Mayıs 2015

11233591_10153280020669898_835316932495776893_o

Yaşamın mor heceleri kapatıyor sayfalarını… Devamını var saymak girdaplı bir yolun sonunu ummak gibi bir hayal tufanı olmalı… Ama seviyorum tufanları, kasırgaları… Sürükledikleri yerlerde savrulup, kendimden vazgeçmeyi… Her yok oluşta yeni bir ben olmayı… AŞK olmayı… AŞK’ı yazmayı…
Hayat silsilelerle sürdürüyor hikâyelerini… Kış son demlerinde, şimdi bahar zamanı. Meyve ağaçları çiçeklerini açtı, dolaplardan yazlık kıyafetler çıkarılmaya başlandı. Tıpkı mevsim değişimleri gibi, şu zamanlarda içimiz de yenileniyor. Her sabah doğan güneş umut oluyor geleceğe. Yaşanmış hikâyeler anılarda yerlerini korurken, yarım kalmışlar sırada bekliyorlar yeniden başlamak ümidi ile. Bense günü donduruyorum… Saatli Maarif Takvimi’nin yapraklarını geri çevirip, aklıma takılan birkaç cümle ile yarım kalmış hikâyelerin nasılını sorguluyorum… Hatta kendimce yepyeni hayaller kuruyor, bitmez sonlar yazıyorum… Son gibi kokmuyor kelimelerin nefesi… Çünkü, her birinin içine AŞK katıyorum… İllâki… AŞK olmazsa olmazı hayatın… AŞK ile tamamlanıyor eksikler…
Bahçemdeki zeytin ağacının tomurcuklarına dokunuyor, her sabah elma ağacımın yeni filiz veren yapraklarını okşuyorum, evladımı sever gibi. Şiirler yazıyorum baharın renklerine. Pembeye yeşili katıyor, çilek kokusu ekliyorum mısralara.
Kim miyim ben? Ne önemi var? Bir kalemden ibaret varlığım. Yazabildiğim ölçüde kendini, insanlığı, varoluşu ve varoluşun ana sebebi Aşk’ı sorgulayan bir kalem işçisi. Sizlerle aynı semti paylaşan, aynı pazardan alışveriş eden, aynı trafik çilesini çeken ve belki de kimi zaman hayat meşgalesinden sevgi sözcüklerini tüketmeyi yük sayan komşunuzum. Belki de bu yüzden yazıyorum; sevmeyi ve sevdiğimizi çekinmeden söylemeyi unutmayalım diye.
Geçmişte özlemini çektiğimiz, “Nerede o eski aşklar!” dediğimiz sevdaların sadece romanlarda kaldığını mı düşünüyorsunuz yoksa? Ben o kadar ümitsiz değilim. Her birimiz yüreğimizdeki ayrı aşklara hayatlarımızı adamışken; vatan gibi, bayrak gibi, evlat gibi, aile gibi, iman gibi ortak sevdaları da birlikte omuzluyor, yeri geldiğinde tek yürek olmasını da biliyoruz.
Ben de bundan böyle; aşkın türlü halleri masama sererek bana ayrılan sayfamda sizlerle paylaşacağım… Neler mi var “AŞK’a dair” defterimde? Masum, bencil, çıldırmış, suskun ve nihayetinde tevekküle ulaşmış aşamalarını yazdım birer birer… Aslında bu kadarcık madde ile sıkıştırılmış olmak bir anı bir anına uymayan AŞK’ın hoşuna gitmedi tabii… Ağladı, zırladı ve sonunda yetinmek zorunda olduğunu kabullendi… Çünkü biliyordu AŞK’ın sonu yoktu…
Hamdı, pişti, yandı ama olmadı… Olamadı…
Tek başına AŞK, AŞK bile olamadı…
Ve anladı ki paylaştıkça anlam kazanacaktı.
İşte bu yüzdendir “AŞK’a dair” yazılan şiirler, mektuplar, nice yazılar ve hikâyeler… Bu yüzdendir paylaştığımız duygular. Satırlara, notalara dökülmüş sevda damlaları ve aşk ile yaratılmış her canda aşk ile soluk alıp vermek…
Bu yüzdendir bir sevgiliyi beklemek. Üstelik hiç gelmeyeceğini bile bile, onun gelmeme ihtimaline bile aşık olmak… “Ben zaten senin gelmeyişine sevdalıyım…”demek.
Bu yüzdendir aşkın hırçınlığı… Belki de “Kal…”diyememekten…

AŞK ile yol almanız dileğiyle.

NALAN GÜVEN

11233591_10153280020669898_835316932495776893_o

Yaşamın mor heceleri kapatıyor sayfalarını… Devamını var saymak girdaplı bir yolun sonunu ummak gibi bir hayal tufanı olmalı… Ama seviyorum tufanları, kasırgaları… Sürükledikleri yerlerde savrulup, kendimden vazgeçmeyi… Her yok oluşta yeni bir ben olmayı… AŞK olmayı… AŞK’ı yazmayı…
Hayat silsilelerle sürdürüyor hikâyelerini… Kış son demlerinde, şimdi bahar zamanı. Meyve ağaçları çiçeklerini açtı, dolaplardan yazlık kıyafetler çıkarılmaya başlandı. Tıpkı mevsim değişimleri gibi, şu zamanlarda içimiz de yenileniyor. Her sabah doğan güneş umut oluyor geleceğe. Yaşanmış hikâyeler anılarda yerlerini korurken, yarım kalmışlar sırada bekliyorlar yeniden başlamak ümidi ile. Bense günü donduruyorum… Saatli Maarif Takvimi’nin yapraklarını geri çevirip, aklıma takılan birkaç cümle ile yarım kalmış hikâyelerin nasılını sorguluyorum… Hatta kendimce yepyeni hayaller kuruyor, bitmez sonlar yazıyorum… Son gibi kokmuyor kelimelerin nefesi… Çünkü, her birinin içine AŞK katıyorum… İllâki… AŞK olmazsa olmazı hayatın… AŞK ile tamamlanıyor eksikler…
Bahçemdeki zeytin ağacının tomurcuklarına dokunuyor, her sabah elma ağacımın yeni filiz veren yapraklarını okşuyorum, evladımı sever gibi. Şiirler yazıyorum baharın renklerine. Pembeye yeşili katıyor, çilek kokusu ekliyorum mısralara.
Kim miyim ben? Ne önemi var? Bir kalemden ibaret varlığım. Yazabildiğim ölçüde kendini, insanlığı, varoluşu ve varoluşun ana sebebi Aşk’ı sorgulayan bir kalem işçisi. Sizlerle aynı semti paylaşan, aynı pazardan alışveriş eden, aynı trafik çilesini çeken ve belki de kimi zaman hayat meşgalesinden sevgi sözcüklerini tüketmeyi yük sayan komşunuzum. Belki de bu yüzden yazıyorum; sevmeyi ve sevdiğimizi çekinmeden söylemeyi unutmayalım diye.
Geçmişte özlemini çektiğimiz, “Nerede o eski aşklar!” dediğimiz sevdaların sadece romanlarda kaldığını mı düşünüyorsunuz yoksa? Ben o kadar ümitsiz değilim. Her birimiz yüreğimizdeki ayrı aşklara hayatlarımızı adamışken; vatan gibi, bayrak gibi, evlat gibi, aile gibi, iman gibi ortak sevdaları da birlikte omuzluyor, yeri geldiğinde tek yürek olmasını da biliyoruz.
Ben de bundan böyle; aşkın türlü halleri masama sererek bana ayrılan sayfamda sizlerle paylaşacağım… Neler mi var “AŞK’a dair” defterimde? Masum, bencil, çıldırmış, suskun ve nihayetinde tevekküle ulaşmış aşamalarını yazdım birer birer… Aslında bu kadarcık madde ile sıkıştırılmış olmak bir anı bir anına uymayan AŞK’ın hoşuna gitmedi tabii… Ağladı, zırladı ve sonunda yetinmek zorunda olduğunu kabullendi… Çünkü biliyordu AŞK’ın sonu yoktu…
Hamdı, pişti, yandı ama olmadı… Olamadı…
Tek başına AŞK, AŞK bile olamadı…
Ve anladı ki paylaştıkça anlam kazanacaktı.
İşte bu yüzdendir “AŞK’a dair” yazılan şiirler, mektuplar, nice yazılar ve hikâyeler… Bu yüzdendir paylaştığımız duygular. Satırlara, notalara dökülmüş sevda damlaları ve aşk ile yaratılmış her canda aşk ile soluk alıp vermek…
Bu yüzdendir bir sevgiliyi beklemek. Üstelik hiç gelmeyeceğini bile bile, onun gelmeme ihtimaline bile aşık olmak… “Ben zaten senin gelmeyişine sevdalıyım…”demek.
Bu yüzdendir aşkın hırçınlığı… Belki de “Kal…”diyememekten…

AŞK ile yol almanız dileğiyle.

NALAN GÜVEN

Yazar Hakkında

Nalan Güven

Soru sormayı bıraktım kendime Neden, niçin, nasıl... Bilmiyorum ötesini Ansızın kaçıp gideceğim bir gün geldiğim gibi Gideceğim gitmesine ama kim diyecek bana sen gibi "Canımın içi..."

İlgili